Bruce Bethke’ nin 1980 yılında yazdığı “ cyberpunk ” isimli
öyküsü bu kültürün hangi isimle anılacağını belirlemiştir. Ancak türün isim
babası olmasına rağmen “ cyberpunk kültürü ” nün hareket noktasının aslen
“Neuromancer” romanıyla William Gibson’ a ait olduğunu söylemektedir. Bethke’ nin
de belirttiği üzere Gibson “siber uzay”, “ matris ” ve “ sanal gerçeklik ” gibi
kavramları ilk kez ayrıntılı olarak tarif eden kişidir.
Önceleri “ cyberpunk ( siberpunk ) ” terimi sadece genç,
teknolojik hünerleri olan, etik tanımları olmayan, bilgisayar aracılığıyla
vandal ve suça meyilli karakterler için kullanılırken, artık bir alt-kültür
olarak insanları etkilemekte ve zaman içerisinde nereye gideceği kestirilemeyen
bir olgudur. Sibernetik bilimi ve punk alt-kültürü “ cyberpunk ” kavramının
teknoloji ve bireysellik olan iki temel noktasını belirleyen etkenlerdir.
Makineler aracılığıyla gerçekleştirilen bir isyan hareketi olarak da
görülebilecek “ cyberpunk ” hareketi ileri teknoloji içerisinde ve düşük yaşam
seviyesinde yaşanır. İnsan ve hayvanlar arasındaki genetik karışımlara
makinelerin de entegre olmasıyla kurgulanan gelişmiş teknoloji içerisinde
varoluşun bilinmezliği haykırırken dehşet içinde bir “ antiütopya ” ya doğru
yol alınmaktadır.
70'li yılların sonuna doğru gelinirken yavaş yavaş görünür hale gelen enformasyon toplumuyla birlikte mekanik aletlerle dijital çipler, demiryollarıyla iletişim ağları arasındaki yayılım da yer değiştirmeye başlamıştır. Mevcut sistemler bu yeni duruma adapte olmaya çalışırlarken her zaman olduğu gibi bu yeni durumun da içinde insan varoluşuna karşı bir şeyler olduğunu fark edenler seslerini duyurmanın yolunu bu kez siberalem’ de bulmuşlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder