21 Eylül 2011 Çarşamba

Gözetim Toplumu

Evrensel boyutlarda insani değerlere sahip olup daha gelişkin bir dünya yaratma sürecinde gelişmiş uygarlıklar, insanlığı peşinden sürükleyerek diğerlerine öncülük ederler. Gelişim sürecini tamamlayarak, artan gereksinimlere artık karşılık vermeyip sahip olduğu ilüzyonu  yitirmiş olan her uygarlık bu kez kendi kendini tekrar etmek durumunda kalır. Dünyanın geri kalan kısmını peşinden sürükleyen günümüz modern toplumlarının geldikleri son noktanın da böylesi bir tekrardan ibaret olduğu yavaş yavaş anlaşılmaya başlanmaktadır.

Ancak modern toplumlar gelişmenin ve ilerlemenin son sürat devam ettiği yanılgısını yaratmak adına, kendinden önceki toplumların inanç sistemleri benzeri araçları kullanmaları gibi sahip oldukları teknolojiden faydalanmaktadırlar. Bu algının yaratılması için öncellikle hayatın düzenlenmiş ve belirlenmiş bir yolda yürümesini sağlayacak disipline edici uygulamalara başvurmaktadırlar.

GÖZETİM OLGUSU

     Toplumlar güvenliklerini sağlamak ve mevcudiyetlerini devam ettirmek için bir yandan birey ve grupların davranışlarının yönlendirilmesi, izlenmesi, diğer yandan da toplumlar arası ilişkilerin devamlılığın sürdürülmesine yönelik uygulamalar geliştirmektedirler. Toplumsal denetim olarak adlandırılan bu pratikler genellikle yasaklama, zorunluluk ve hukuki yaptırımların yanında medya, sivil toplum örgütleri ve kitle iletişim araçları yoluyla kamu oyunun yönlendirilmesi sonucunda ortaya çıkmaktadırlar.

     İktidar gücüyle şekillenen toplumsal düzenlerde, uyum ve birliktelik sağlamak adına gerekli olan belirli normlara uyulmasını sağlayacak, toplumsal denetimin zorunlu mekanizmalarından biri de gözetim olgusudur. “Genel tanımı içinde, iktidarların ve egemenlik yapılarının gücünü destekleyici bir araç olarak gözetim, iki temel unsuru içermektedir : Birincisi, devlete tabi nüfusun davranışlarını denetlemeye yönelik olarak bilginin düzenlenmesi iken ; ikincisi, bu davranışların doğrudan şekilde denetlenmesidir.” Bu unsurlar ilk çağlardan günümüze değin tarihsel süreç içinde değişim gösteren denetimin ihtiyaçlarını karşılayacak bir biçimde süre giden faaliyetler bütününü yansıtmaktadırlar.

     Gözetim faaliyetlerinin tarihsel süreç içindeki evreleri, pastoral nitelikli gözetim, teknik gözetim ve enformatik gözetim olarak ayrımlanabilmektedir. İlki, yerleşik uygarlıklardan göçebe toplumlara, askeri devletlerden feodal beyliklere, kiliseden imparatorluklara dek genellikle tarıma dayalı büyük ölçekli kamu faaliyetleri içindeki iş gücünü denetlemek, vergi toplamaya yönelik olarak kayıtlar tutmak gibi amaçlar taşımaktadır. Teknik gözetim evresinde ise ulus devlet ile birlikte idari yönetim pratiklerinin ön plana geçerek bireyin üretici gücünden maksimum seviyede yararlanılması adına disipline edici gözetim pratikleri nden yararlanılmaktadır.

     Ancak gözetim toplumu kavramını ortaya çıkaran ve daha sonralarında, teknolojinin geldiği son noktada, enformatik gözetim olarak ayrımladığımız ve özel ya da kamusal ayrımı yapmadan her insanın yaşantısını her yönüyle gözetim altına alarak insanı kendine yabancılaştırmaya başlayan süreç ilk kez, 19. yy ile birlikte sınai kapitalizmin ortaya çıkmasıyla başlamıştır. Bu aşamadan sonra geniş ölçekli bir sistematik denetime yaslanan bu yayılım, sosyolojik açıdan modernitenin belirleyici özellikleri içinde, merkezi özellikte toplumsal bir kurum olarak onun en önemli unsurlarından biri haline gelmiştir.



GÖZETİM TOPLUMU OLGUSU

     Gözetim olgusunun modernite içinde önemli bir unsur haline gelmesi, kuramcıların bazılarının bu olguyu yalnızca ekonomik bir bakış açısı çerçevesinde sınıf ilişkileri ya da bilimsel yönetim bazında ele almasının dışında, bir “özgürlük” sorunu olarak analiz etmelerine neden olmuştur.

     Gözetim olgusunu ilk kez analiz edenlerden Max Weber, Karl Marx’ dan farklı olarak sınıf ilişkileri bağlamıyla sınırlandırılmasına direnerek bu olguyu, bürokrasiyle sınırlandırmıştır. Weber, modern örgütleri her şeyden önce akılcılıklarıyla nitelendirerek gözetim in bu akılcı yapı içinde bir yer tuttuğundan bahsetse de “ Michel Foucault’nun çalışması bürokrasinin ötesini gösterir. Foucault gözetim i, sadece örgütlerdeki değil tüm toplumdaki daha geniş bir disiplin bağlamına yerleştirir. Gerçekten de Foucault’dan beri, gözetim sosyal analizde merkezi bir yer almaktadır. Foucault’ya göre modern toplum un kendisi, disipliner( disciplinary) bir toplumdur; bu toplumda iktidar teknikleri ve stratejileri daima var olmuştur. Bunlar başlangıçta ordular, hapishaneler, fabrikalar gibi belirli kurumlar içinde gelişseler bile etkileri sosyal hayatın dokusuna nüfuz eder.” Gözetim olgusu ister sınıf ilişkilerinin, ister akılcılığın bir yönü, isterse toplumun kendisinin nüfuz edici bir boyutu olsun David Lyon bu konuda “ daha önce, gündelik hayatta sıradan insanların rutinine böylesi kapsamlı bir şekilde ulaşabilen sosyal örgütlenmeler yoktu.” demektedir. Foucault’nun gözüne de her yere uzanan bir iktidar, demokratik bir gelecek rüyalarının hepsine ipotek koymuş görünmektedir. “ Modernliğin eleştirisi ni mikro-iktidar alanlarında görmenin gücü üzerinden yapan Foucault, -gören mi iktidardır, görülmeyen mi, yoksa görülmeden gören mi?- şeklinde formüle ettiği kuramında, mimariden ödünç aldığı panoptik bakış ile görülmeden görenin yarattığı iktidar alanının çekimi üzerinde durur.”

     jeremy Bentham’ın gözetim faaliyetlerine yönelik incelikli bir mimari biçim olarak, aydınlanma geleneğinin kültürel ve siyasi izlerini radikal biçimde yansıtan panoptikon hapishane modeli, merkezi merkezi bir denetleme mekanı içinde sistematik bir gözetim e dayanarak disipline edici gücüyle tüm toplum ve kurumlar açısından temel bir örnek teşkil etmektedir. Bu bağlamda panoptikon, mimari bir yapıyı ifade etmekten öte, bir sistemin mantığını ve toplumsal denetime yönelik işleyiş mekanizmalarını ortaya koymaktadır. Foucault’nun toplumu dönüştüren ve bireyleri sürekli gözetim altında tutan disipliner bir mekanizma olarak kullandığı bu metafor, gözetim toplumu nun oluşturulmasında gözetlemek ve teslimiyet yaratmak adına “ belirsizliğin “ altını itaat ettirmenin bir aracı olarak çizmektedir.

     Belirsizlik korkuyu doğurur. Korku ise gerçek anlamıyla zaman zaman ortaya çıkmış olsa da, hala gerçek temelleri üzerinde ayakta durmayan ve gözetim toplumundaki karşılığıyla kullanırsak, ihtiyaç duyduğu gücü ona sağlayan “iktidar aygıtının”, toplumdan beklediği bir histir.

     Gözetim in “nimetlerinden” faydalanan yasalcı, rasyonel, bürokratik ve kapitalist düzen kendi içine doğmuş bireylerin yaşamlarını, karşı konulması oldukça zor bir güç ile belirleme imkanına sahip olduğundan, modern çağın bireyleri giderek makineleşen “ çalışanlar ” ile insanlığın daha önce hiç ulaşılmamış bir gelişme düzeyine tırmanmakta olduğu düşüncesiyle yaşayan ruh yoksunu uzmanlardır.


TEKNOLOJİ VE GÖZETİM TOPLUMU OLGUSU

     Teknoloji ve toplum arasındaki karşılıklı etkileşim konusunda sosyolojinin inceleyeceği en önemli şey, teknolojinin topluma olan etkisidir. “ Teknolojiyi sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutları olan bir faaliyet olarak düşünmek çok daha anlamlıdır. Bu şekilde görüldüğünde, yapılmış bir şey olarak teknoloji, hem şu ya da bu ürünün veya sistemin kullanılmasıyla hangi amaçların gerçekleştirilebileceği şeklindeki teknik boyutta hem de sosyal kökenler ve sonuçlar boyutunda kavranabilir. Üstelik eğer teknoloji bir insan faaliyetiyse o zaman siyasi amaçlarla, kişisel önceliklerle ve hatta dini bağlanmalarla da ilişkilidir. Kısacası teknoloji, eğer tüm anlamıyla kavranmak isteniyorsa, normatif olarak düşünülmek zorundadır.” Bu bağlamda tarım toplumunda üretimin kaynağı olan toprak ve emeğin yerini, sanayi toplumunda sermaye, günümüzde ise enformasyon ve bilgi almış ve yeni toplum yapısı enformasyon teknolojileri ile bilginin sunduğu imkanlar dahilinde belirlenmektedir.  Yeni toplumun yapısı teknolojide yaşanan devrimsel nitelikteki gelişmelerin bir sonucudur. Bu bakımdan da bilgisayar ağları, sanayi toplumunun demiryolları ve otoyollarına benzetilmekte, bu yeni toplumsalın altyapısını başta internet olmak üzere son sürat gelişmekte olan yeni teknolojilerin oluşturacağı belirtilmektedir.

     Teknolojideki bu hızlı gelişmelerle birlikte gözetimin pratikleri nde de radikal değişimler yaşanmaktadır. Modern toplumlar toplumu düzene sokmanın, kamu önünde kanlı cezalar verme gibi geleneksel yöntemleri etkili biçimde gereksiz kılacak rasyonel bir aracını geliştirmişlerdir. Günümüz toplumlarında teknoloji alanında ortaya çıkan yenilikler genelde olumlu bir değişimi ifade etmekle birlikte, toplumsal alanda bazı radikal dönüşümlere de yol açmakta, enformasyon toplumu gibi iyimserlik kokan kavramlar iktidarların ve egemen kesimlerin toplum üzerindeki denetimi ele geçirme amaçlı uygulamalarıyla birlikte gözetim toplumu nun habercileri haline gelebilmektedir. Bu bakımdan teknolojideki gelişmelerin normal kabul edilen seyri aslında, Foucault’un kuramsallaştırdığı panoptik gözetim pratikleri paralelinde kişisel yaşamın tüm işlevlerini kontrol altında tutmak, böylece de kendine yabancılaşmış birey ve toplum bilincinden yoksun kitleler yaratmak doğrultusunda ilerlemektedir.

     Artık yalnızca yaşamlarımızın içine girmekle kalmayıp birer uzvumuz haline gelerek, onlarsız hareket edemez, düşünemez hale gelinen teknoloji harikası birçok elektronik cihaz sayesinde, insanların evden çıkmalarına bile gerek kalmamaktadır. İnternet aracılığıyla sanal olarak dünyayı dolaşabilmekte, mağazalardan alışveriş edebilmekte, sayısız sanal cemaatlerin sayısız üyelerinden biri haline gelebilmekte ve yine sosyalleşmenin sayısız imkanını bulabildiğimiz ev merkezli bir dünyanın kapılarını aralayabilmekteyiz.

     İnsanları panoptik bir işleyiş doğrultusunda kapalı ve belli bir mekan içine kendi rızalarıyla hapsederek rahatça gözetim altında tutma hedefi, onları iktidar yapan ilüzyon larını yitirmiş her “iktidar simülakrı” nın tüm zamanlardaki başlıca hedefi olmuştur. Bu anlamda 20.yy’ın sonlarına doğru ortaya çıkmaya başlayan “teknolojik gözetim” Bentham’ın “panoptikon hapishane modeli” nde olduğu gibi insanları şeffaf bir hapishanenin içine hapsetmesinin yanı sıra onlara kurtulmak istemeyecekleri kadar büyülü bir evren yaratarak farkına bile varılamayan bir esareti doğurmaktadır. Ve artık günümüz modern toplumlarında “özgürlük ve güzellik gibi gözüken ya da bu hissi veren ne varsa aslında daha derin bir esaret ve dehşetin maskesinden başka bir şey değildir.”  

     Baudrillard’sa bu durumu daha öteye taşıdığı simülasyon kuramı çerçevesinde “panoptik gözetleme sistemi nden aktifle pasifin yok edildiği bir caydırma sistemine geçilmiştir” demektedir. Ancak Baudrillard’ın bu durumun daha ileri boyutlarının yaşanmakta olduğuna dair olan ve daha karmaşık ilişkiler yumağına dönüşmüş biçimiyle ele alarak daha öteye taşıdığı “simülasyon kuramı”nda örneğin, yaşamın teknolojinin araçları içinde çözülerek eridiği, teknolojik araçların içinde de yaşamın çözülerek eridiği ve yaşamla onun simüle edilmiş biçimlerinin birbirinden ayrıştırılması imkansız gözüken bir solüsyona dönmüş olduğu ifadesi, aynı zamanda bu durumun, O’nun kendisine rağmen görülebilme ihtimalinin olması umudunu da beraberinde getirmektedir.

     Teknolojik gözetim, gündelik yaşamın içinde olabildiğince derinlere sızarak mahremiyet alanını yok etmekte ve insanları özel yaşamdan yoksun, tümüyle teknik bir dünyaya mahkum etmektedir. Yeni teknolojilerin günümüz modern toplum larında kullanılma şekli giderek artan biçimde güçlü bir totaliter potansiyel taşımakta ve bir darbe ya da devrim ihtiyacını ortadan kaldırmaktadır. Örneğin kütüphaneki barkodlu kitaplar ya da bazı alışveriş mağazalarındaki güvenlik kameraları, hırsızlığın ahlaka aykırılığını öğretmek için değil, kaybı önlemek üzere oradadırlar ve önce insanın kendi polisliğini yapmasına sonrada kendi kendisinin izlenmesine yürekten katılmak gibi bir duruma yol açmaktadır.


     Teknolojik gözetim in kavranması için güçlü bir metafor sunan Bentham’ın panoptik hapishane modeli nde olduğu gibi yeni teknolojiler de, yalnızca iyi yurttaşlar değil uysal bir sapkın nüfusta yaratmaktadır. Bu yeni teknolojik gözetim bireyin bilgisine ve iznine ihtiyaç duymaksızın gitgide daha fazla araçsal olmakta, kişisel hayatın bir zamanlar ihlal edilemez şekilde  özel olduğu düşünülen alanlarını istila ederek kişisel ve demokratik özgürlükleri etkili biçimde aşındırmaktadır. Günümüz gözetim pratikleri ni incelerken kullanılan metaforlar ya da örnek modeller yalnızca bir noktaya kadar buna hizmet edebilmektedir. Örneğin sosyal denetimin uyum içinde yönetilmesinde ve bilginin ve tekniğin rolünü doğru biçimde göz önüne seren distopik hikayesinde Orwell, günümüzde merkezi devlet baskınlığından çıkarak, merkezsizleştirilmiş ya da başka bir deyişle adem-i merkeziyetçi bir denetim mekanizmasının bir “Big Brother” e gerek duymadığını öngörebilmiş değildir.

     Teknolojinin insanlığa hizmet ederek onu daha güvenli kılmak yerine toplumu ve bireyleri tümüyle savunmasız bir hale getirmekte olduğu öngörüsü yadsınamaz bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. Bilgisayarlar ve diğer enformasyon teknolojilerinin sağladığı imkanlar dahilinde gözetim in giderek bölünmez halde gelmesi ve bireylerin kendi gözetim lerine katkıda bulunmaları gibi olgular teknolojinin panoptik özellikler kazanmasına neden olmaktadır.

     Gözetim toplumu her ne şekilde adlandırılırsa adlandırılsın günümüzde onu şekillendiren değişmez unsurların başında, kamusal ya da özel ayrımı yapmaksızın siber-uzay içinde tüm dünyayı birbirine bağlayan internet gelmektedir. “İnternet hem giderek atomize olan ve yalnızlaşan hem de içe dönük ve sıkılgan kişilik yapıları nedeniyle gündelik yaşamda toplumsallaşamayan bireylerin diğerleriyle iletişimine imkan veren ve kişileri adeta görünmez sicimlerle birbirine bağlayan yeni bir kamusal alana dönüşmektedir.”

     Ancak bu sanal uzamda bireylere ait her tür bilgi giderek şeffaflaşırken egemen güçlerin varlıkları da bir o kadar gizli kalmaktadır. İnternetin eşi görülmemiş biçimde güçlendirilmiş bir panoptik aygıta dönüşmesi küresel bir denetim mekanizması içinde bireylerin bir iletişimin özneleri değil, bir bilginin nesnelerine dönüşmelerine neden olmaktadır. İçinde neredeyse sınırsız seçme imkanı ve alternatifler barındıran internet, kişileri kendi iradeleri ile iradesizleştirerek, herhangi bir zorlama olmaksızın daha önce düşünmedikleri veya olmayı amaçlamadıkları kişiliklere büründürme gücünü bünyesinde barındırmaktadır. 

     Bireylerin kendi iradesi ile seçimlerini yansıtan iç dinamikleri bastırılmakta ve kendileri için özel olarak düzenlenmiş bir forma sokulmaktadırlar. Herhangi bir denetim mekanizmasının gözünün sürekli üzerinde olduğunu düşünen kişi artık kendi başına davranamaz hale geldiğinde, iradesini özgürce ortaya koyamadığından, iradesi zamanla zayıflayarak ortadan kalkmaktadır. Bu durum yalnızca kişiyi özgürlüklerinden yoksun bırakmakla kalmaz, eylemlerini yönlendiremeyecek ve kendi yaşamlarını kurup yönetemeyecek bir duruma sokmaktadır. Kişi artık kendi yaşamının kendi adına düzenlenmesi için ihtiyaç duyduğu denetçilerin elinde olabildiğinde ehlileşmiştir.


SONUÇ

     Bundan uzun yıllar öncesinde, daha kendi temel ihtiyaçlarını bile karşılayabilecek yeterli imkana sahip olamayan, bireysel ve toplumsal özgürlüklerinin yoksunluğundan, kişilik haklarının tecavüzüne, cinsel kimliğini bulamamasından, emeğinin sömürülmesine kadar her anlamda çaresizlikle boğuşan insanlar, bilimsel gelişmelerin henüz teknolojik yeniliklere dönüşmemiş olmasına rağmen, geleceğe yönelik çeşitli ümitler beslemekteydiler. Günümüzde ise hem herkese yetecek kadar bol miktarda üretim imkanı bulunmakta hem de insanlara ellerindeki “teknoloji” sayesinde geçmişteki fetihlerle elde edilemeyecek oranda zenginlik bahşedilmiş durumdadır. Geçmişte insanların taşımış oldukları bütün ümitler dahil günün koşullarında taşınması muhtemel her tür ümit gerçekleştirilebilir durumdayken, ortaçağ insanına ait kendine güveni ve taşıdığı umudu vurgalayan ütopya ların yerini, günümüz insanındaki çaresizliğin, güçsüzlüğün, ümitsizliğin ifadeleri olan distopyalar almışlardır.

Eren GÖK

KAYNAKÇA


DOLGUN Uğur, “şeffaf Hapishane Yahut Gözetim Toplumu – Küreselleşen Dünyada Gözetim, Toplumsal Denetim ve İktidar İlişkileri “, Ötüken Neşriyat A.Ş – İstanbul Ağustos 2008 1. Basım

LYON David, “Elektronik Göz – Gözetim Toplumunun Yükselişi” , Sarmal Yayınevi – Eylül 1997 – 1. Basım – çev. Dilek Hattatoğlu

BAUDRİLLARD Jean, “ Simülakrlar ve Simülasyon” – Doğu Batı Yayınları – Eylül 2008 ´. Basım – çev. Oğuz Adanır

MARSHALL Berman, “ Katı olan herşey buharlaşıyor” – İletişim Yayınları 2005 9. Basım – çev. Ümit Altuğ, Bülent Peker

OSKAY Ünsal, “ Popüler kültür açısından çağdaş fantazya – bilim-kurgu ve korku sineması”, DER Yayınları–yayın no:133 İstanbul 1.Basım

ÖZDEMİR Selda Tan, “ kara filmler – neo-noir’dan future noir’e ” Altıkırbeş Yayınları 1. Baskı Şubat 2003 İstanbul

HANSON Peter, “ kayıp kuşak filmleri – generation x sineması “ Altıkırkbeş Yayınları 1.Baskı Haziran 2003 İstanbul – çev. Kürşat Ertuğrul

KÜÇÜKKURT Fatma DalayGÜRATA Ahmet, “ sinemada anlatı ve türler “ Vadi Yayınları 1. Basım Nisan 2004 Ankara

FROMM Erich,” Yanılsama Zinciri “ İlya İzmir Yayınevi    2. Baskı İzmir 2006 çev. Akın Kanat

UNABOMBAR, “ Sanayi toplumu ve geleceği “ Kaos Yayınları 1. Baskı Mayıs 1996 İstanbul çev. Kaos

BUZUEV Alexander,” kapitalizm nedir “ BİLSAN A.Ş 1. Basım Temmuz 1987 İstanbul çev. Celal A. Kanat

ADANIR Oğuz , “ Kapitalizm öncesi evrensel kültür/zihniyetten günümüze – Osmanlı ve Ötekiler “ Dokuz Eylül Yayınları - 1. Baskı İzmir Şubat 2004

YILMAZ Ertan “ 1968 ve Sinema” Kitle Yayınları Ankara 1. Basım Ekim 1997

ERSÜMER Oğuzhan, “ bilimkurgu sinemasında siberpunk – siberpunk etkisi taşıyan filmlerin ayırt edici özellikleri“ Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Yayınları Ocak 2006


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder