Evrensel boyutlarda insani değerlere sahip olup daha gelişkin bir dünya yaratma
sürecinde gelişmiş uygarlıklar, insanlığı peşinden sürükleyerek diğerlerine
öncülük ederler. Gelişim sürecini tamamlayarak, artan gereksinimlere artık karşılık
vermeyip sahip olduğu ilüzyonu yitirmiş olan her uygarlık bu kez kendi
kendini tekrar etmek durumunda kalır. Dünyanın geri kalan kısmını peşinden
sürükleyen günümüz modern toplumlarının geldikleri son noktanın da böylesi bir
tekrardan ibaret olduğu yavaş yavaş anlaşılmaya başlanmaktadır.
Ancak modern toplumlar gelişmenin ve ilerlemenin son sürat devam ettiği yanılgısını yaratmak adına, kendinden önceki toplumların inanç sistemleri benzeri araçları kullanmaları gibi sahip oldukları teknolojiden faydalanmaktadırlar. Bu algının yaratılması için öncellikle hayatın düzenlenmiş ve belirlenmiş bir yolda yürümesini sağlayacak disipline edici uygulamalara başvurmaktadırlar.
Ancak modern toplumlar gelişmenin ve ilerlemenin son sürat devam ettiği yanılgısını yaratmak adına, kendinden önceki toplumların inanç sistemleri benzeri araçları kullanmaları gibi sahip oldukları teknolojiden faydalanmaktadırlar. Bu algının yaratılması için öncellikle hayatın düzenlenmiş ve belirlenmiş bir yolda yürümesini sağlayacak disipline edici uygulamalara başvurmaktadırlar.
Toplumlar güvenliklerini sağlamak ve mevcudiyetlerini devam ettirmek için bir
yandan birey ve grupların davranışlarının yönlendirilmesi, izlenmesi, diğer
yandan da toplumlar arası ilişkilerin devamlılığın sürdürülmesine yönelik
uygulamalar geliştirmektedirler. Toplumsal denetim olarak adlandırılan bu
pratikler genellikle yasaklama, zorunluluk ve hukuki yaptırımların yanında
medya, sivil toplum örgütleri ve kitle iletişim araçları yoluyla kamu oyunun
yönlendirilmesi sonucunda ortaya çıkmaktadırlar.
İktidar gücüyle şekillenen toplumsal düzenlerde, uyum ve birliktelik sağlamak
adına gerekli olan belirli normlara uyulmasını sağlayacak, toplumsal denetimin
zorunlu mekanizmalarından biri de gözetim olgusudur. “Genel tanımı içinde,
iktidarların ve egemenlik yapılarının gücünü destekleyici bir araç olarak gözetim,
iki temel unsuru içermektedir : Birincisi, devlete tabi nüfusun davranışlarını
denetlemeye yönelik olarak bilginin düzenlenmesi iken ; ikincisi, bu
davranışların doğrudan şekilde denetlenmesidir.” Bu unsurlar ilk çağlardan
günümüze değin tarihsel süreç içinde değişim gösteren denetimin ihtiyaçlarını
karşılayacak bir biçimde süre giden faaliyetler bütününü yansıtmaktadırlar.
Gözetim faaliyetlerinin tarihsel süreç içindeki evreleri, pastoral nitelikli
gözetim, teknik gözetim ve enformatik
gözetim olarak ayrımlanabilmektedir. İlki, yerleşik uygarlıklardan göçebe
toplumlara, askeri devletlerden feodal beyliklere, kiliseden imparatorluklara
dek genellikle tarıma dayalı büyük ölçekli kamu faaliyetleri içindeki iş gücünü
denetlemek, vergi toplamaya yönelik olarak kayıtlar tutmak gibi amaçlar
taşımaktadır. Teknik gözetim evresinde ise ulus devlet ile birlikte idari
yönetim pratiklerinin ön plana geçerek bireyin üretici gücünden maksimum
seviyede yararlanılması adına disipline edici gözetim pratikleri nden yararlanılmaktadır.
Ancak “gözetim toplumu” kavramını ortaya çıkaran ve daha sonralarında,
teknolojinin geldiği son noktada, enformatik gözetim olarak ayrımladığımız ve
özel ya da kamusal ayrımı yapmadan her insanın yaşantısını her yönüyle gözetim
altına alarak insanı kendine yabancılaştırmaya başlayan süreç ilk kez, 19. yy
ile birlikte sınai kapitalizmin ortaya çıkmasıyla başlamıştır. Bu aşamadan
sonra geniş ölçekli bir sistematik denetime yaslanan bu yayılım, sosyolojik
açıdan modernitenin belirleyici özellikleri içinde, merkezi özellikte toplumsal
bir kurum olarak onun en önemli unsurlarından biri haline gelmiştir.
GÖZETİM
TOPLUMU OLGUSU
Gözetim olgusunun modernite içinde önemli bir unsur haline gelmesi,
kuramcıların bazılarının bu olguyu yalnızca ekonomik bir bakış açısı
çerçevesinde sınıf ilişkileri ya da bilimsel yönetim bazında ele almasının
dışında, bir “özgürlük” sorunu olarak analiz etmelerine neden olmuştur.
Gözetim olgusunu ilk kez analiz edenlerden Max Weber, Karl Marx’ dan farklı
olarak sınıf ilişkileri bağlamıyla sınırlandırılmasına direnerek bu olguyu,
bürokrasiyle sınırlandırmıştır. Weber, modern örgütleri her şeyden önce akılcılıklarıyla
nitelendirerek gözetim in bu akılcı yapı içinde bir yer tuttuğundan bahsetse de
“ Michel Foucault’nun çalışması bürokrasinin ötesini gösterir. Foucault
gözetim i, sadece örgütlerdeki değil tüm toplumdaki daha geniş bir disiplin
bağlamına yerleştirir. Gerçekten de Foucault’dan beri, gözetim sosyal analizde
merkezi bir yer almaktadır. Foucault’ya göre modern toplum un kendisi,
disipliner( disciplinary) bir toplumdur; bu toplumda iktidar teknikleri ve
stratejileri daima var olmuştur. Bunlar başlangıçta ordular, hapishaneler,
fabrikalar gibi belirli kurumlar içinde gelişseler bile etkileri sosyal hayatın
dokusuna nüfuz eder.” Gözetim olgusu ister sınıf ilişkilerinin, ister
akılcılığın bir yönü, isterse toplumun kendisinin nüfuz edici bir boyutu olsun
David Lyon bu konuda “ daha önce, gündelik hayatta sıradan insanların rutinine
böylesi kapsamlı bir şekilde ulaşabilen sosyal örgütlenmeler yoktu.”
demektedir. Foucault’nun gözüne de her yere uzanan bir iktidar, demokratik bir
gelecek rüyalarının hepsine ipotek koymuş görünmektedir. “ Modernliğin
eleştirisi ni mikro-iktidar alanlarında görmenin gücü üzerinden yapan Foucault,
-gören mi iktidardır, görülmeyen mi, yoksa görülmeden gören mi?-
şeklinde formüle ettiği kuramında, mimariden ödünç aldığı panoptik bakış ile
görülmeden görenin yarattığı iktidar alanının çekimi üzerinde durur.”
jeremy Bentham’ın gözetim faaliyetlerine yönelik incelikli bir mimari biçim
olarak, aydınlanma geleneğinin kültürel ve siyasi izlerini radikal biçimde
yansıtan “panoptikon hapishane modeli”, merkezi merkezi bir denetleme mekanı
içinde sistematik bir gözetim e dayanarak disipline edici gücüyle tüm toplum ve
kurumlar açısından temel bir örnek teşkil etmektedir. Bu bağlamda panoptikon,
mimari bir yapıyı ifade etmekten öte, bir sistemin mantığını ve toplumsal
denetime yönelik işleyiş mekanizmalarını ortaya koymaktadır. Foucault’nun
toplumu dönüştüren ve bireyleri sürekli gözetim altında tutan disipliner bir mekanizma
olarak kullandığı bu metafor, gözetim toplumu nun oluşturulmasında gözetlemek ve
teslimiyet yaratmak adına “ belirsizliğin “ altını itaat ettirmenin bir aracı
olarak çizmektedir.
Belirsizlik korkuyu doğurur. Korku ise gerçek anlamıyla zaman zaman ortaya
çıkmış olsa da, hala gerçek temelleri üzerinde ayakta durmayan ve gözetim
toplumundaki karşılığıyla kullanırsak, ihtiyaç duyduğu gücü ona sağlayan
“iktidar aygıtının”, toplumdan beklediği bir histir.
Gözetim in “nimetlerinden” faydalanan yasalcı, rasyonel, bürokratik ve
kapitalist düzen kendi içine doğmuş bireylerin yaşamlarını, karşı konulması
oldukça zor bir güç ile belirleme imkanına sahip olduğundan, modern çağın
bireyleri giderek makineleşen “ çalışanlar ” ile insanlığın daha önce hiç
ulaşılmamış bir gelişme düzeyine tırmanmakta olduğu düşüncesiyle yaşayan ruh
yoksunu uzmanlardır.
TEKNOLOJİ VE
GÖZETİM TOPLUMU OLGUSU
Teknoloji ve toplum arasındaki karşılıklı etkileşim konusunda sosyolojinin
inceleyeceği en önemli şey, teknolojinin topluma olan etkisidir. “ Teknolojiyi
sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutları olan bir faaliyet olarak
düşünmek çok daha anlamlıdır. Bu şekilde görüldüğünde, yapılmış bir şey olarak
teknoloji, hem şu ya da bu ürünün veya sistemin kullanılmasıyla hangi amaçların
gerçekleştirilebileceği şeklindeki teknik boyutta hem de sosyal kökenler ve
sonuçlar boyutunda kavranabilir. Üstelik eğer teknoloji bir insan faaliyetiyse
o zaman siyasi amaçlarla, kişisel önceliklerle ve hatta dini bağlanmalarla da ilişkilidir.
Kısacası teknoloji, eğer tüm anlamıyla kavranmak isteniyorsa, normatif olarak
düşünülmek zorundadır.” Bu bağlamda tarım toplumunda üretimin kaynağı olan
toprak ve emeğin yerini, sanayi toplumunda sermaye, günümüzde ise enformasyon
ve bilgi almış ve yeni toplum yapısı enformasyon teknolojileri ile bilginin
sunduğu imkanlar dahilinde belirlenmektedir. Yeni toplumun yapısı
teknolojide yaşanan devrimsel nitelikteki gelişmelerin bir sonucudur. Bu
bakımdan da bilgisayar ağları, sanayi toplumunun demiryolları ve otoyollarına
benzetilmekte, bu yeni toplumsalın altyapısını başta internet olmak üzere son
sürat gelişmekte olan yeni teknolojilerin oluşturacağı belirtilmektedir.
Teknolojideki bu hızlı gelişmelerle birlikte gözetimin pratikleri nde de radikal
değişimler yaşanmaktadır. Modern toplumlar toplumu düzene sokmanın, kamu önünde
kanlı cezalar verme gibi geleneksel yöntemleri etkili biçimde gereksiz kılacak
rasyonel bir aracını geliştirmişlerdir. Günümüz toplumlarında teknoloji
alanında ortaya çıkan yenilikler genelde olumlu bir değişimi ifade etmekle
birlikte, toplumsal alanda bazı radikal dönüşümlere de yol açmakta, enformasyon toplumu gibi iyimserlik kokan kavramlar iktidarların ve egemen kesimlerin
toplum üzerindeki denetimi ele geçirme amaçlı uygulamalarıyla birlikte gözetim
toplumu nun habercileri haline gelebilmektedir. Bu bakımdan teknolojideki
gelişmelerin normal kabul edilen seyri aslında, Foucault’un kuramsallaştırdığı
“panoptik gözetim pratikleri” paralelinde kişisel yaşamın tüm işlevlerini kontrol
altında tutmak, böylece de kendine yabancılaşmış birey ve toplum bilincinden
yoksun kitleler yaratmak doğrultusunda ilerlemektedir.
Artık yalnızca yaşamlarımızın içine girmekle kalmayıp birer uzvumuz haline
gelerek, onlarsız hareket edemez, düşünemez hale gelinen teknoloji harikası
birçok elektronik cihaz sayesinde, insanların evden çıkmalarına bile gerek
kalmamaktadır. İnternet aracılığıyla sanal olarak dünyayı dolaşabilmekte,
mağazalardan alışveriş edebilmekte, sayısız sanal cemaatlerin sayısız
üyelerinden biri haline gelebilmekte ve yine sosyalleşmenin sayısız imkanını
bulabildiğimiz ev merkezli bir dünyanın kapılarını aralayabilmekteyiz.
İnsanları panoptik bir işleyiş doğrultusunda kapalı ve belli bir
mekan içine kendi rızalarıyla hapsederek rahatça gözetim altında tutma hedefi,
onları iktidar yapan ilüzyon larını yitirmiş her “iktidar simülakrı” nın tüm
zamanlardaki başlıca hedefi olmuştur. Bu anlamda 20.yy’ın sonlarına doğru
ortaya çıkmaya başlayan “teknolojik gözetim” Bentham’ın “panoptikon hapishane
modeli” nde olduğu gibi insanları şeffaf bir hapishanenin içine hapsetmesinin
yanı sıra onlara kurtulmak istemeyecekleri kadar büyülü bir evren yaratarak
farkına bile varılamayan bir esareti doğurmaktadır. Ve artık günümüz modern
toplumlarında “özgürlük ve güzellik gibi gözüken ya da bu hissi veren ne varsa
aslında daha derin bir esaret ve dehşetin maskesinden başka bir şey
değildir.”
Baudrillard’sa bu durumu daha öteye taşıdığı simülasyon kuramı çerçevesinde
“panoptik gözetleme sistemi nden aktifle pasifin yok edildiği bir caydırma
sistemine geçilmiştir” demektedir. Ancak Baudrillard’ın bu durumun daha ileri
boyutlarının yaşanmakta olduğuna dair olan ve daha karmaşık ilişkiler yumağına
dönüşmüş biçimiyle ele alarak daha öteye taşıdığı “simülasyon kuramı”nda
örneğin, yaşamın teknolojinin araçları içinde çözülerek eridiği, teknolojik
araçların içinde de yaşamın çözülerek eridiği ve yaşamla onun simüle edilmiş
biçimlerinin birbirinden ayrıştırılması imkansız gözüken bir solüsyona dönmüş
olduğu ifadesi, aynı zamanda bu durumun, O’nun kendisine rağmen görülebilme
ihtimalinin olması umudunu da beraberinde getirmektedir.
Teknolojik gözetim, gündelik yaşamın içinde olabildiğince derinlere
sızarak mahremiyet alanını yok etmekte ve insanları özel yaşamdan yoksun,
tümüyle teknik bir dünyaya mahkum etmektedir. Yeni teknolojilerin günümüz
modern toplum larında kullanılma şekli giderek artan biçimde güçlü bir totaliter
potansiyel taşımakta ve bir darbe ya da devrim ihtiyacını ortadan kaldırmaktadır.
Örneğin kütüphaneki barkodlu kitaplar ya da bazı alışveriş mağazalarındaki
güvenlik kameraları, hırsızlığın ahlaka aykırılığını öğretmek için değil, kaybı
önlemek üzere oradadırlar ve önce insanın kendi polisliğini yapmasına sonrada
kendi kendisinin izlenmesine yürekten katılmak gibi bir duruma yol açmaktadır.
Teknolojik gözetim in kavranması için güçlü bir metafor sunan Bentham’ın
panoptik hapishane modeli nde olduğu gibi yeni teknolojiler de, yalnızca iyi
yurttaşlar değil uysal bir sapkın nüfusta yaratmaktadır. Bu yeni teknolojik
gözetim bireyin bilgisine ve iznine ihtiyaç duymaksızın gitgide daha fazla
araçsal olmakta, kişisel hayatın bir zamanlar ihlal edilemez şekilde özel
olduğu düşünülen alanlarını istila ederek kişisel ve demokratik özgürlükleri
etkili biçimde aşındırmaktadır. Günümüz gözetim pratikleri ni incelerken
kullanılan metaforlar ya da örnek modeller yalnızca bir noktaya kadar buna
hizmet edebilmektedir. Örneğin sosyal denetimin uyum içinde yönetilmesinde ve
bilginin ve tekniğin rolünü doğru biçimde göz önüne seren distopik hikayesinde
Orwell, günümüzde merkezi devlet baskınlığından çıkarak, merkezsizleştirilmiş
ya da başka bir deyişle adem-i merkeziyetçi bir denetim mekanizmasının bir “Big Brother” e gerek duymadığını öngörebilmiş değildir.
Teknolojinin insanlığa hizmet ederek onu daha güvenli kılmak yerine toplumu ve
bireyleri tümüyle savunmasız bir hale getirmekte olduğu öngörüsü yadsınamaz bir
durum olarak ortaya çıkmaktadır. Bilgisayarlar ve diğer enformasyon teknolojilerinin
sağladığı imkanlar dahilinde gözetim in giderek bölünmez halde gelmesi ve
bireylerin kendi gözetim lerine katkıda bulunmaları gibi olgular teknolojinin
panoptik özellikler kazanmasına neden olmaktadır.
Gözetim toplumu her ne şekilde adlandırılırsa adlandırılsın günümüzde onu
şekillendiren değişmez unsurların başında, kamusal ya da özel ayrımı
yapmaksızın siber-uzay içinde tüm dünyayı birbirine bağlayan internet
gelmektedir. “İnternet hem giderek atomize olan ve yalnızlaşan hem de içe dönük
ve sıkılgan kişilik yapıları nedeniyle gündelik yaşamda toplumsallaşamayan
bireylerin diğerleriyle iletişimine imkan veren ve kişileri adeta görünmez
sicimlerle birbirine bağlayan yeni bir kamusal alana dönüşmektedir.”
Ancak bu sanal uzamda bireylere ait her tür bilgi giderek şeffaflaşırken egemen
güçlerin varlıkları da bir o kadar gizli kalmaktadır. İnternetin eşi görülmemiş
biçimde güçlendirilmiş bir panoptik aygıta dönüşmesi küresel bir denetim
mekanizması içinde bireylerin bir iletişimin özneleri değil, bir bilginin
nesnelerine dönüşmelerine neden olmaktadır. İçinde neredeyse sınırsız seçme
imkanı ve alternatifler barındıran internet, kişileri kendi iradeleri ile
iradesizleştirerek, herhangi bir zorlama olmaksızın daha önce düşünmedikleri
veya olmayı amaçlamadıkları kişiliklere büründürme gücünü bünyesinde
barındırmaktadır.
Bireylerin kendi iradesi ile seçimlerini yansıtan iç dinamikleri bastırılmakta
ve kendileri için özel olarak düzenlenmiş bir forma sokulmaktadırlar. Herhangi
bir denetim mekanizmasının gözünün sürekli üzerinde olduğunu düşünen kişi artık
kendi başına davranamaz hale geldiğinde, iradesini özgürce ortaya
koyamadığından, iradesi zamanla zayıflayarak ortadan kalkmaktadır. Bu durum
yalnızca kişiyi özgürlüklerinden yoksun bırakmakla kalmaz, eylemlerini
yönlendiremeyecek ve kendi yaşamlarını kurup yönetemeyecek bir duruma
sokmaktadır. Kişi artık kendi yaşamının kendi adına düzenlenmesi için ihtiyaç
duyduğu denetçilerin elinde olabildiğinde ehlileşmiştir.
SONUÇ
Bundan uzun yıllar öncesinde, daha kendi temel ihtiyaçlarını bile
karşılayabilecek yeterli imkana sahip olamayan, bireysel ve toplumsal
özgürlüklerinin yoksunluğundan, kişilik haklarının tecavüzüne, cinsel kimliğini
bulamamasından, emeğinin sömürülmesine kadar her anlamda çaresizlikle boğuşan
insanlar, bilimsel gelişmelerin henüz teknolojik yeniliklere dönüşmemiş
olmasına rağmen, geleceğe yönelik çeşitli ümitler beslemekteydiler. Günümüzde
ise hem herkese yetecek kadar bol miktarda üretim imkanı bulunmakta hem de
insanlara ellerindeki “teknoloji” sayesinde geçmişteki fetihlerle elde
edilemeyecek oranda zenginlik bahşedilmiş durumdadır. Geçmişte insanların
taşımış oldukları bütün ümitler dahil günün koşullarında taşınması muhtemel her
tür ümit gerçekleştirilebilir durumdayken, ortaçağ insanına ait kendine güveni
ve taşıdığı umudu vurgalayan ütopya ların yerini, günümüz insanındaki
çaresizliğin, güçsüzlüğün, ümitsizliğin ifadeleri olan distopyalar almışlardır.
Eren GÖK
KAYNAKÇA
DOLGUN Uğur,
“şeffaf Hapishane Yahut Gözetim Toplumu – Küreselleşen Dünyada Gözetim,
Toplumsal Denetim ve İktidar İlişkileri “, Ötüken Neşriyat A.Ş – İstanbul
Ağustos 2008 1. Basım
LYON David,
“Elektronik Göz – Gözetim Toplumunun Yükselişi” , Sarmal Yayınevi –
Eylül 1997 – 1. Basım – çev. Dilek Hattatoğlu
BAUDRİLLARD
Jean, “ Simülakrlar ve Simülasyon” – Doğu Batı Yayınları – Eylül 2008 ´.
Basım – çev. Oğuz Adanır
MARSHALL
Berman, “ Katı olan herşey buharlaşıyor” – İletişim Yayınları 2005 9.
Basım – çev. Ümit Altuğ, Bülent Peker
OSKAY Ünsal,
“ Popüler kültür açısından çağdaş fantazya – bilim-kurgu ve korku sineması”,
DER Yayınları–yayın no:133 İstanbul 1.Basım
ÖZDEMİR
Selda Tan, “ kara filmler – neo-noir’dan future noir’e ” Altıkırbeş
Yayınları 1. Baskı Şubat 2003 İstanbul
HANSON
Peter, “ kayıp kuşak filmleri – generation x sineması “ Altıkırkbeş
Yayınları 1.Baskı Haziran 2003 İstanbul – çev. Kürşat Ertuğrul
KÜÇÜKKURT
Fatma Dalay – GÜRATA Ahmet, “ sinemada anlatı ve türler “ Vadi Yayınları
1. Basım Nisan 2004 Ankara
FROMM
Erich,” Yanılsama Zinciri “ İlya İzmir Yayınevi 2.
Baskı İzmir 2006 çev. Akın Kanat
UNABOMBAR, “
Sanayi toplumu ve geleceği “ Kaos Yayınları 1. Baskı Mayıs 1996 İstanbul
çev. Kaos
BUZUEV
Alexander,” kapitalizm nedir “ BİLSAN A.Ş 1. Basım Temmuz 1987 İstanbul
çev. Celal A. Kanat
ADANIR Oğuz
, “ Kapitalizm öncesi evrensel kültür/zihniyetten günümüze – Osmanlı ve
Ötekiler “ Dokuz Eylül Yayınları - 1. Baskı İzmir Şubat 2004
YILMAZ Ertan
“ 1968 ve Sinema” Kitle Yayınları Ankara 1. Basım Ekim 1997
ERSÜMER
Oğuzhan, “ bilimkurgu sinemasında siberpunk – siberpunk etkisi taşıyan
filmlerin ayırt edici özellikleri“ Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar
Enstitüsü Yayınları Ocak 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder